Eminim zaman zaman denk geliyorsunuzdur; televizyonda mesela 10 yıl önceki bir maçın görüntülerini yayınladıkları zaman veya internette gezinirken eski bir TV görüntüsüne denk geldiğiniz zaman, görüntünün çözünürlüğünün, yani resim kalitesinin bozukluğu dikkatinizi çekiyordur.
Çekiyor ama şunu da düşünüyorsunuz:
Ben on yıl önce bu maçı canlı yayında, son model renkli televizyonumda izlemiştim ve o zaman görüntü bana kötü gelmemişti.
Bugün kötü geliyor, çünkü artık TV’lerimiz çok daha yüksek çözünürlüklü.Evreni gözleme tarihimiz de öyle. Babilliler gökyüzüne çıplak gözle bakıyorlar ve yıldızları haritalamaya çalışıyorlardı.
Sonra mercekler gelişti, Galileo’nun Jüpiter’in uydularını gözlediği teleskopu bugünkü dürbünlerimizden biraz daha halliceydi.
Daha iyisi yoktu ve Galileo o dürbün/teleskopla Güneş’in Dünya’nın etrafında değil Dünya ve gezegenlerin Güneş’in etrafında dolaştığını gördü.Sonra 19. yüzyılda James Clark Maxwell, elektromanyetik radyasyonu ortaya koydu.
Gözümüzle gördüğümüz ışık, elektromanyetik radyasyon spektrumunun küçük bir bölümüydü, bizim göremediğimiz morötesinde ve kızılötesinde çok daha geniş bir ‘görülebilir’ alan vardı.
Elektromanyetik radyasyon spekturumunun tamamını kullandık; daha önce göremediğimiz bir evreni görebilir hale geldik, daha önce göremediğimiz küçüklükte şeylere de bakabilir olduk bu sayede.
Ama o görüşümüz de kısıtlı. En basiti şu: Evrenin başlangıcı kabul edilen büyük patlamanın ancak 300 bin yıl sonrasını görebiliyoruz, daha öncesini değil.
Evrenimizin yüzde 95’ini oluşturan ‘kara madde’ ve ‘kara enerji’ye hiçbir erişimimiz yok; onun orada olduğunu biliyoruz ama göremiyoruz.
Şimdi görebileceğiz. Varlığını 100 yıldır teorik olarak bildiğimiz ama artık deneysel yöntemle de kanıtlanan kütleçekim dalgaları sayesinde, daha önce göremediğimiz bir evrene erişimimiz olacak.
Ve inanmıyorsunuz belki ama bu da hepimizin boyunu bir karış uzatacak!
Kütleçekim dalgalarıyla yapılacakları hayal etmek
Kütleçekim dalgalarının gözlenmesi, önümüze yepyeni bir fizik çıkaracak. Bazı eski tartışmalar bitecek, bazı yenileri başlayacak.
Ama bunlar çok daha geniş bir yazının konusu, isterseniz yeni fizik konusunu önümüzdeki haftalara erteleyelim, daha pratik konularda ilgilenelim bu hafta, sıcağı sıcağına.
19. yüzyılın sanayi ve 20. yüzyılın elektronik devrimlerinin, yani dünyadaki insanların refahının tarihte daha önce görülmediği kadar hızla artışının arkasında iki büyük fizik devrimi yatıyor. Bunlardan birincisi, termodinamik kanunlarının bulunması. Bu kanunlar bize sanayi devrimini, makineleri, fabrikaları, seri üretimi verdi.
İkincisi ise elektromanyetik radyasyonun keşfi ve insanın bu radyasyonu yönetebilir hale gelmesiydi.
O da bize önce elektriği, sonra da elektroniği, telsizleri cep telefonunu, televizyonu vs verdi. Kuantum fiziği sayesinde bilgisayarlarımız oldu, robotlarımız oldu, bilgi kapasitemiz astronomik ölçekte büyüdü.
Şimdi kütleçekim dalgalarımız var.
Eğer insanoğlu bu dalgalara da elektromanyetik radyasyonda olduğu gibi hâkim olmayı başarırsa (ki 100 yıldan kısa sürede başaracak), o zaman hayallerimizin bile bugün yetmediği imkânlarımız olabilir.
Örneğin kütleçekimini yenebilen dalgalar (anti-gravity) yapabiliriz. Böylece yolculuk, uzay yolculuğu dahil, çok daha kolay ve ucuz hale gelebilir.
Örneğin kütleçekimi dalgaları sayesinde uzay-zamanın doğasını çözebiliriz; bu bize evrenlerarası yolculuk fırsatları dahil pek çok şey verebilir.
Örneğin kütleçekim dalgalarıyla bilgi iletmeyi başarabiliriz; bu dalgalar her şeyin içinden geçtiği için kesintisiz mesajlar yollayabiliriz.
Örneğin tıbbi görüntülemeden kütlelerin manipülasyonuna kadar pek çok şeyi bu dalgalar aracılığıyla yapabiliriz.
Örneğin ‘Uzay Yolu’ dizisinin hayal ettiği teleportasyon (ışınlama) ve ışık hızında seyahat bu dalgalar sayesinde hayal olmaktan çıkabilir.
Daha çok hayal kurabiliriz ama bir şey kesin: Önümüzdeki yüzyılın yarışının hangi alanda olacağı kesinleşti bence; kütleçekim dalgalarının kontrolüne çalışacak çok kişi.
İsmet Berkan
Hürriyet/ Köşe Yazısı