"O taahhütnameyi okuduğumda açıkçası kendimi köle gibi hissettim. Benim canımı hiçe sayıp sadece kendilerini kurtarmak istediklerini fark ettim. Ama eğer kâğıdı imzalamasaydım şantiyeden atacaklardı."
"İstanbul'da gidecek başka bir yerim yok. Otobüs seferleri durduğu için memleketime de dönemem. 'Otobüs yok, sokakta mı kalayım?' dediğimde, 'Orası bizi ilgilendirmez' dediler."
Bir başka işçi ise koronavirüs şüphesiyle hastaneye gittiğini ancak test yapılmadığı için şantiyeye dönüp çalışmaya devam ettiğini anlatıyor:
"Yatakhane ve yemekhane çok pis durumda. İmzalattıkları taahhütnamede yazan hiçbir temizliği yapmıyorlar. Banyo yaptığımız yer çok kötü, birçok gün yıkanmak için sıcak su bulamıyoruz. Şu an altı kişi kaldığımız konteynırları da dört kişiye düşüreceklerini söylemişlerdi ancak henüz bir adım atılmadı. Sadece iki günde bir ateş ölçüyorlar."
"Bir hafta önce öksürük, nefes darlığı, boğaz ağrısı ve grip şikayetleriyle hastaneye gittim. Hasta olduğum gece sabaha kadar öksürdüm ama o gece şantiyede araç olmadığı için ertesi sabah arkadaşımın arabasıyla, yani kendi imkanlarımla doktora gittim. Doktor, 'Sende korona belirtileri var ama ateşin 40 olduğu zaman yeniden gel, test yapalım' dedi. Yazdığı ilaçları kullanıyorum, şantiyede çalışmaya devam ediyorum."
Başka bir işçi de 'mecburen' taahhütnameyi imzalamak zorunda kaldığını anlatıyor:
"İmzalamak istemedim ama zor durumdayım, paraya ihtiyacım var. İmza atmadığı için gönderilen arkadaşlarımız oldu ama çoğumuz maddi kaygılardan ötürü burada kalıp çalışmak zorundayız. İşveren bize bir şey olması durumunda kendini sağlama almak istiyor, bunu hepimiz biliyoruz ama ne yapabiliriz?"
BBC Türkçe'ye konuşan işçiler, koronavirüs belirtileri gösteren arkadaşlarının inşaatta çalışmaya devam ettiğini belirtiyor:
"Kendimizi burada kesinlikle güvende hissetmiyoruz. Biz burada mecburiyetten kalıyoruz. Aramızda hasta olanlar, öksürenler var. Tuvalet ve banyolardaki sabunluklar boş. Şantiyede görevli olan doktor haftada bir gün, cuma günleri geliyor. Muayene etmiyor, eğer bir şikâyetin varsa ağrı kesici veriyor. Bunun dışında başka bir şey yaptığını görmedik."
"İmza atmayacaksan gideceksin paşam"
İşçilerin BBC Türkçe'ye gönderdiği ses kaydı ve videolarda, işverenin işçileri taahhütnameyi imzalama konusunda ikna etmeye çalıştığı, imzalamayan işçilerin ise istifa ya da ücretsiz izin dilekçesi vermesini talep ettiği görülüyor:
"Aranızda belgeyi imzalamayan arkadaşlar varmış herhalde. Eğer arkadaş kendinden korkuyorsa, şüpheleniyorsa, yazsın izin dilekçesini gönderelim. Sıkıntı ne zaman düzelirse o zaman gelsin. Şantiye şefiniz de sahada. Benim yeğenim orada çalışıyor. Kimseyi zorla çalıştırma şansımız yok."
İşçilerin aldığı ses kaydında ise firmanın şantiye sorumlusuna ait olduğu belirtilen kişinin şu sözleri duyuluyor:
"Çalışmak isteyen imza atar, çalışmak istemeyen imza atmaz. İmza atmayacaksan gideceksin paşam. Bizim yapacağımız hiçbir şey yok. İmza atmayanlar şantiyede kalamaz, patron 'Ben bunun sorumluluğunu alamam' diyor. Türkiye genelinde böyle bir yasa var. Şu anda çalışan herkese bunu imzalattırıyorlar. Koray İnşaat'ta kalan personel burada rızasıyla kaldığını beyan edecek, bu kadar basit."
İşçilerden birinin imzalamayı reddetmesi üzerine, işçiden 'istifa dilekçesi' isteniyor. İşçinin bunu reddetmesi üzerine şantiye sorumlusu, "Seni biz işten çıkarmıyoruz, taahhütnameyi imzalamayarak sen kendin işten çıkıyorsun" diyor.
Taahhütnamenin hukuki bir geçerliliği var mı?
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Avukat Ekin Güneş Saygılı, işveren tarafından hazırlanan taahhütnamenin hiçbir hukuki geçerliliği olmaması bir yana işverenin yükümlülüklerini artıran bir belge olduğunu savunuyor.
Saygılı, bu taahhütname belgesiyle işverenin 'olası kast' suçu işlediğini söylüyor:
"Bu taahhütnamenin hiçbir hukuki izahı yoktur. Eğer o şantiyede çalışan bir kişiye koronavirüs bulaşırsa ve diyelim ki ölürse, bu bir iş kazasıdır. Bu işverenlerin hem hukuki olarak hem de cezai olarak sorumluluğundadır."
"İşveren tarafından işçilere bu belge imzalatıldıktan sonra artık burada 'olası kasıt' var demektir. Olası kast; işverenin neticeyi öngörmesi, sonucun gerçekleşmesini göze alması ve 'işçiye ne olursa olsun' tavrı içerisinde olmasıdır."
"Dolayısıyla işverenin sorumluluğu artık bu belgeden sonra daha da artmıştır. Çünkü ortada bir risk olduğunu bildiğini, işçinin burada ölüm tehlikesi altında çalıştığını kendisi beyan etmiştir. 'Ölürse ölsün, suç işçidedir' demek işvereni bunun sonuçlarından kurtarmaz."
Bu belgeyi imzalamadığı için işten çıkarılan işçilerin durumuyla ilgili konuşan Saygılı, ortada 'haklı bir sebep' olmadığı için işçinin tazminat hakkının bulunduğunu söylüyor.
KAYNAK : MYNET HABER